Eskileri özlettirecek duygusal bir yazı
Eskiden yerli malı kullanan, yurdun üç tarafı denizlerle çevrili bereketli topraklarında domates, patates, soğan, kuru üzüm incir, fındık, tütün, çay, narenciye, kavun-karpuz yetiştiren kuru üzüm ve inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri vardı. Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu bir toplumdu. Sabah ezanını, kandil gecelerini, sahur ve iftarları, memleketteki dedesini, nenesini özleyen bir toplumdu.
Nereye gitti o güzel insanlar?
Ben çocukken, cesurduk, dürüsttük, yardım severdik. Ben çocukken “Misafir” diye bir kavram vardı. Bu millet misafirperverdi, bir lokmasını misafiriyle paylaşırdı. Ben küçükken sokakta bir olay olsa, bir tatsızlık yaşansa hemen “ne oluyor burda” diye yardıma koşan “abiler” vardı mahallelerde. Kavgaları önler, küfür ettirmezlerdi. Mahallede, parkta kötü niyetli biri olsa karşısında bulurdu bu delikanlı abileri.
Ben küçükken sokaklarda geç saatlere kadar korkmadan oynayabilen küçük çocuklar vardı. Ben çocukken herkesin yediği, giydiği, alabildiği birbirine yakındı. Ben çocukken çocuklar kötü bir şey yaptığı zaman ya anne bir şaplak patlatırdı poposuna ya da babaya söylenirdi. Ben küçükken görüşülen komşular, gelinip gidilen akrabalar vardı. Ben küçükken bütün okullar devletindi, bütün öğrenciler de ya çalışkandı ya tembel.
Eskiden sokakta oynarken acıktığımızda herhangi bir arkadaşımızın evinde doyurabilirdik karnımızı. Ya da ayşe, fatma teyze yaptığı pişileri, pohçaları tutuştururdu elimize. Şimdi çocuklarımızı en samimi arkadaşlarının evine gönderirken çekiniyoruz, korkuyoruz. Yanı başımızdaki komşudan ümidi kesmişiz, binlerce km ötedeki tanımadığımız bilmediğimiz kişilerle dost olup dertleşir olmuşuz sanal alemde. Ama eminim bizim çocuklarımızda büyüdüklerinde kendi çocukluklarını özlemle anacaklar.Çünkü bu hızla yozlaşmaya devam edersek bu günlerimizi mumla arayacağız.
Neydik Ne Olduk…
Ben ülkemin zaman çizelgesini ikiye ayırıyorum. 1980’den önce ve 1980’den sonra. 1980’den sonra yukarıda saydıklarım kalmadı. Artık cesur, dürüst ya da yardımsever değiliz. Varsa da ben rastlamıyorum, o kadar az o eski insanların sayısı. Artık herşey parayla ölçülüyor. “Misafire” yer yok bu paragöz dünyalarımızda. Kimse hiçbir şeyini kimseyle paylaşmıyor.
Eskiden mahallenin en güzel kızıyla, islâmı yaşamaya çalışan mahallenin en cömert, yardımsever yüreği dolu delikanlısı evlenirdi. Şimdi cebi dolu, altında son model arabası olan evleniyor. Yollar bozuk, musluklar bozuk, ziller bozuk, paralar bozuktu ama adamlar sağlamdı.
Sobanın başında toplanıp dedelerin, nenelerin hikayelerini dinleyen, kestane yemek için sabırsızlanan, çayın fokurdusunu, mandalin ve portakal kabuklarının kokusunu özleyenleri saymıyorum bile. Unuttuk biz. Birçok şeyi unuttuk.
Maddî, manevî, ruhî ve bedenî daralsak komşularımız vardı. Sırrımız olduğunda komşularımız vardı. Başımız ağrıdığında komşularımız vardı. Gönlümüz darlandığında komşularımız vardı. Çorbamızı, bir lokmamımızı, umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen peygamber efendimizin ümmeti “komşu komşunun külüne muhtaçtır” diyen ataların evlatları gibiydik o zamanlarda. Şimdi avuç dolusu para veriyoruz sırrımızı, dertlerimizi anlatmak için doktorlara. Toplumda şiddet, sinir, stres almış başını gidiyor. Kimsenin kimseye tahammülü kalmamış. Sebebi hep bu kaybolan değerlerimiz.
Artık kimse çocuğunu sokağa oynamaya bırakamıyor. Her yerde ağıza alınmayacak küfürler eden çocuklar. Ellerinde sigara beyinlerinde alkol birbirine bağırıp çağırıp çevredekileri rahatsız eden gençler. Organ mafyası, tinerciler ve cinsel olarak doyumsuz sapıklar. 30 yıl öncesinden daha mı fakiriz. Ruhen evet. Artık sokakta mahalleyi koruyan abiler yok. Ya ağır abi oldular, ya da mahalle sakinlerinin vurdumduymazlığına kızıp beyaz atlarına binip çekip gittiler bu diyarlardan.
Gelir durumları arasında o kadar büyük uçurumlar var ki zaten küçük çocuklar da birbirini kıskanarak ve yoksullukla bilenerek büyüyorlar. Birbirlerini sürekli kıyaslayan aileler çoçuk değil ilerde kendilerini ve toplumu yokedecek makinaler yetiştiriyor. Komşular birbirini tanımıyor, selam vereni tanımıyorsak karşılık vereceğimize “bu da kim” diye kuşkuyla bakıyoruz. Akrabalar bile birbirini ayda yılda bir bayramdan bayrama görüyor, çocuklar kuzenlerini tanımıyor. Çeşit çeşit okul doldu ortalık. Artık çalışkan olan değil de parayı veren en iyi okulda okuyor.
Gelen gideni aratır mı?
Ben aynı ülkede, aynı kentte yaşadığım insanların gözlerindeki kuşkuyu, düşmanlığı, patlamaya hazır öfkeyi gördükçe, verdiğim, inadına verdiğim selamlara karşılık alamadıkça müslüman olmaktan, bu ülkede yaşamaktan dolayı gurur duyamıyorum artık.
Hırsızlık yapanın, kadına tecavüz edenin, şiddet uygulayanın ceza almadığı bir ülke haline geldiğimiz için katiller, teröristler hapisten çıktığı için, yarışmaların, eğlence programlarının, futbol maçlarının günlerce, haftalarca konuşulup şehit haberlerinin sıradanlaştığı için, insanların “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tavrını takındığı için gecede 5 dizi seyreden insanların dolu olduğu bir ülkede yaşadığımız için şaşırmıyoruz artık hiçbir şeye.
Sebebi her ne olursa olsun [kapitalist sistem, dinimizi yaşayamamak, örf, âdet ve geleneklerimizden kopmak, teknolojik gelişmeler] bizi bu hale getiren sistem de ilelebet hüküm sürmeyecek elbet. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında? Eski günleri mumla aracak mıyız? Yoksa düzelir mi birgün bu ülke?