TARİH NEDİR ?
Tarih, Hz. Adem’den kıyamete kadar gelecek olan insanlığın yaşadığı olayları yer-zaman neden-sonuç ilişkisi içerisinde ele alan bilim dalıdır. Lakin bu insanlığın bir kısmı tarafından tarihin tanımı olarak kabul görmektedir. Dünya kurulduğu günden bugüne kadar çok farklı tanımları yapılmıştır. Bu makalemizde tarihin ne olduğu, tarihin sınıflandırılması, tarihin konusu, yöntemi ile ilgili tartışacağız.
Tarih; geçmişteki olayları, yer,zaman ve failleri göstererek kaynaklara dayalı olarak sebep ve sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen bilim dalıdır. Bu tanımın anahtar kavramları; 1-geçmiş , 2-yer,zaman ve failler 3-kaynak, 4-sebep-sonuç ifadeleridir.
Geçmişte yaşamış insan topluluklarının ekonomik, siyasal ve sosyal alanlardaki yaşantılarını neden sonuç ilişkileri içerisinde belgelere dayanarak yer ve zaman göstererek tarafsız biçimde inceleyen ve anlatan sosyal bilim dalıdır. Tarihin sınıflandırılmasıyla ilgili Prof. Dr. Necmettin Alkan şöyle diyor:
Tarihin çağlara ayrılmasında müracaat edilen mevcut üçlü sistem, tarih ilminin en önemli paradigmalarından veya ön kabullerden biri olmuştur. Gerek akademik ve gerekse amatör tarih çevreleri bu ön kabullerinden hareket ederek tarihî süreci Eskiçağ, Ortaşağ ve Yeniçağ şeklinde dönemlere ayırmaktadırlar. Tarih alanındaki meslekî ihtisaslaşma ve ilgili çalışmalar da yine buna göre yapılmaktadır.
Neredeyse insanlık tarihinin ortak bir paydası hâline gelen bu üçlü sistem, uzun bir zaman diliminde oluşmuştur. Katolik Kilisesi babası Aurelius Augustinus (354-430) Kitâb-ı Mukaddes’i esas alarak tarihî süreci ilk defa taksim etmiçtir. Ardından gelen diger Hıristiyan din adamları bu gelenegi devam ettirmiçler ve Hz. Isa’yı merkeze yerleştirerek Hz. Isa öncesi ve sonrası olarak bunu olgunlaştırmıçlardır. Bu gelenek ve mirastan hareket eden, Alman teologu ve tarihçisi Christoph Cellarius(1634-1707) bu sisteme son çeklini vererek bugünkü haline getirmiçtir.
Üçlü sistemin ortaya çıkmasında etkili olanların tamamına yakını Katolik veya Protestan din adamıdır. Bunlar sistemin içini doldururken, tamamen Hıristiyanlık dini ve Avrupa cografyasıyla alakalı olayları tercih etmiçlerdir. Böylece günümüze kadar gelen “Avrupa Merkezci Tarih” kurgusunun en önemli ayaklarından biri ortaya çıkmıçtır.
“Dinî”, “bölgesel” ve tamamen “keyfî” olan bu tasarım, başta insanlık tarihi olmak üzere Hıristiyan Batı Avrupalı olmayan milletlerin tarihleriyle hiç örtüşmemektedir. Aynı şekilde Türk ve İslâm Tarihi’ni de karşılayamamaktadır. Bu kalıba sokularak kurgulanmak istenen Türk-Islâm Tarihi, bu şekilde sığlaştırılmakta ve âdeta fakirleştirilmektedir. Bundan dolayı, Türk tarihçileri kendi tarihî süreçlerine uygun yeni bir çağ taksimini gündeme alarak gerekli çalışmaları yapmaları elzemdir. Zira tarihin önemini birçok ünlü yazar, bilim adamı dile getirmiş öğrenilmesini teşvik etmişlerdir.
Tarih ile ilgili Süleyman Hilmi Tunahan ks. efendi hazretleri “Benim evlatlarıma Tarih öğrenmek farzdır” buyurarak önemine değinmiştir. Ünlü filozof Hegel ise tarih ile ilgili “Tarihi öğrenmeyenler, onu tekrar yaşamak zorunda kalırlar.” demiştir. Fransız düşünür Voltaire “Tarih; kralların, generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer.” demiştir. Mustafa Kemal tarihle ilgili: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” demiştir. Otto von Bismarck ise “Tarih, kainatın vicdanıdır.” demiştir.
Tarihin Yöntemi
Yazısız ve yazılı kaynaklardan yararlanmak, zaman zaman sözlü kaynaklara da başvurmaktır.
Sebep–sonuç ilişkisini açıklamak ve olayları kronolojik sıraya göre incelemek anlatmak.
Not: Tarih bilimi deney ve gözlem metodlarından yararlanmaz.
TARİHİN KONUSU NEDİR? : Geçmiş zamanda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetidir.
TARİH ANLATIMINDA YER VE ZAMANIN ÖNEMİ NEDİR?
- Yer ve zamanın belirtilmesiyle olayın GERÇEK olup olmadığını anlarız.
- Olayın geçtiği yer ile olayın meydana geldiği zaman dilimi o olayın sebep ve sonuçlarını belirlememizde gereklidir. Çünkü o yerin iklimi, yaşam şartları, madenleri, o zaman için-deki nüfusu,o zaman içindeki toplumsal değerler olayın meydana geliş sebeplerini oluşturabilirler.
SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Bütün olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Her olay kendisinden önceki olayın SONUCU, kendisinden sonraki olayın SEBEBİ’dir. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamayız.
OLAY NEDİR? OLGU NEDİR?
OLAY: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri alanlarda meydana gelen oluşumlardır.
OLGU: Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir.
Örnek: Anadolu’nun Türkler tarafından fethi OLAY’dır. Anadolu’nun Türkleşmesi OLGU’dur.
TARİH FELSEFESİ NEDİR?: Tarihi tecrübeleri günümüz meselelerinin çözümü için yeni-den yorumlamaya Tarih Felsefesi denir. Tarih Felsefesi ile ilgili Türkiye’de geniş çaplı çalışmalar yapılmıştır. Lâkin türk tarihine uygun yetkin bir tarih sınıflandırılması malesef yapılamamıştır. Bu konuda Prof. Dr. Necmettin Alkan şunları dile getirmektedir:
“Hammaddesi insan olan “tarih ilmi”, insanoğlunun yapıp-ettiklerini ve bunlarla alakalı olarak ardında bıraktıklarını araştırma alanı olarak seçmiştir. Bu mesleği icra eden “tarihçiler” ise, çalıştıkları konuya göre, bir insanın veya belli bir insan gurubunun belli bir zamanda ve mekânda yaptıkları faaliyetleri/eylemleri bir metot çerçevesinde araştırmaktadırlar. Bu bağlamda tarihin araştırma alanına giren, bu eylemlerin ortaya çıkmasında etkili olan ve bunların araştırılmasında üzerinde durulan üç temel faktör bulunmaktadır:“Zaman”, “mekân” ve “insan”. Istinasız bütün tarihî hadiseler, bu üçlünün bir araya gelmesiyle gerçekleşmektedir. Bu üçlünün birleşmesi ve bir araya gelmesinin neticesinde ortaya çıkan eylemler, genel anlamda “geçmiş” anlamında tarih olarak adlandırılmakta olup, bunlar aynı zamanda bir bilim dalı olan tarihim araştırma alanına girmektedir. Bunlar arasında zaman, başlangıçtan-en son geçmiş ana kadar cereyan eden tarihî süreci ve tarihî hadiselerin tamamını bir bütün hâlinde kuşatmaktadır.
Tarih ilminin araştırma alanına, üç olgunun bir araya gelmesiyle ortaya çıkan hadiseler girmektedir: Zaman, mekan ve insan. Bu üçlü içinde insanın en son sırada zikredilmesinin nedeni, varlık boyutunda insanın dünyaya geldiğinde kendisini zaman ve mekanın içinde bulması; yine dünyayı terk ettiğinde de bu iki olguyu ardında bırakmasıdır. Yani zaman ve mekan insandan önce de vardı, ondan sonra da var olacaktır. Tarih ilminin uğraşı alanına giren bir hadisenin vuku’ bulabilmesi için, insanın varlık olarak ortaya çıkması belli bir zaman diliminden itibaren yeryüzünde arz-ı endam etmesi gerekiyor. Bu şekilde insanoğlunun “dikey” olarak belli bir zaman diliminde ve “yatay” olarak ise belli bir mekânda başından geçen olaylar “tarihi hadiseler” olarak adlandırılmakta, buna kısacası insanoğlunun tarihi süreçteki macerası da denebilir, ve tarihçiler bunları, illiyet bağlamında araştırmakta veya ele almaktadırlar.
İnsanın yeryüzünde görülmesiyle birlikte başlayan tarihî süreç, sebep-sonuç bağlamında birbirine bağlı gelişen olaylarla silsile halinde akıp gitmekte olup, yine insanoğlunun dünyayı terk etmesiyle birlikte sona erecektir. Böylesine uzun bir süreçte cereyan eden tarihi hadiselerin tamamı, ister sondan başa doğru veya isterse baştan sona doğru olsun fark etmez, sebep-sonuç bağlamında birbirlerine bağlı sayısız halkadan oluşan devasa bir zinciri teşkil etmektedir. Başka bir ifadeyle, kendi içinde bağımsız ve münferit gibi görünen her olay, aslında bu muazzam bütünün bir parçasını oluşturmaktadır. Bir önceki olayın sonucu olarak ortaya çıkan güncel bir gelişme, bir sonrakinin nedeni olmaktadır. Tarihi süreç bu şekilde, tıpkı bir nehrin kendi yatağında akması gibi, belli bir mecrada akıp gitmektedir. Bu şekilde yapılan bütün tarih çalışmalarını yan yanan koyduğumuzda, insanoğlu dediğimizi büyük bir ailenin muhteşem tarihi veya kocaman resmi ortaya çıkmaktadır.
Bunu, büyük bir çarklı saatle kıyaslamak gerekirse; saatin mekanik kısmını meydana getiren çarklar, ilk etapta birbirlerinden bağımsızmış gibi dönmektedir. Fakat gerçekte her çarkın işleyişi kendisinin etrafında bulunan diğer çarkların dönüşünü etkilemektedir. Böylece çarkların bu uyumlu ve birbirini tamamlar bir şekilde dönmesi, karmaşık gibi görünen ve farklı parçalardan oluşan bir mekanizmanın bütün hâlinde işlemesine neden olmaktadır. Bu şekilde ilgili saat işlevini yerine getirmektedir.
Tarihin işleyişindeki bu türde bir mantık silsilesine rağmen, iç içe geçmiş bu gelişmeler yumağı olarak karşımızda duran bu sürece, bugünden geriye doğru bir bütün halinde bakıldığında, bunları anlama ve yorumlama noktasında zorluklarla karşılaşılabilmektedir. Bu bağlamda önümüzde duran en önemli mesele, bu olaylar yumağına kime göre, neye göre ve nasıl bakılması gerektiğidir. Bu tür soruların gündeme gelmesiyle birlikte, tarihî sürecin belli bir mantık içinde bölünmesi ve daha alt başlıklar altında ele alınması gündeme gelmiştir. Nitekim böylesi bir çözümün en önemli pratik sonucu, hiç şüphesiz tarihî sürecin çağlara göre ayrılması ve yeniden kurgulanmasıdır. Bu şekilde hâl-i hazırda kullanılmakta olan çağlar sistemi uzun bir süreçte oluşmuştur.”
TARİHİN TASNİFİ(SINIFLANDIRILMASI)
- Zamana Göre Sınıflandırma: (Örnek: Ortaçağ tarihi,15. yüzyıl tarihi gibi…)
- Mekana(Yer) Göre sınıflandırma: (Örnek:Türkiye Tarihi,Avrupa tarihi gibi…)
- Konuya Göre Sınıflandırma: (Örnek: Tıp Tarihi, Sanat tarihi gibi…)
TARİHİ NEDEN SINIFLANDIRIYORUZ?
Tarihi Zamana, Mekana ve Konuya göre sınıflandırmamızın nedeni öğrenmeyi, öğretmeyi, araştırmayı kolaylaştırmaktır.
TARİHİN ÇEŞİTLERİ:
Yazılış şekillerine göre tarih çeşitleri:
1.Hikayeci (Rivayetçi) Tarih:Tarihi olaylar olduğu gibi aktarılmıştır. Neden–sonuç ilişkisine yer verilmemiştir.
2.Öğretici Tarih:Geçmişteki olaylardan ders alınabilecek şekilde anlatımın yapıldığı tarihtir.
3.Neden–Nasılcı Tarih:Olayların nedenlerini ve sonuçlarını “Neden ve nasıl” olduğunu sorarak açıklayan tarihtir. Bilimsel tarihçilik bu yöntemle çalışır.
Kapsadığı Konulara Göre Tarih Çeşitleri:
1.Genel Tarih:Olayları her yönüyle bütün olarak anlatır.
2.Siyasi Tarih:Devletler arası siyasi ilişkiler ile bir devletin iç olaylarını anlatır.
3.Özel Tarih:Bir ulusun veya devletin tarihini anlatır.
4.Uygarlık Tarihi:Toplumların kültürel ve teknik alandaki gelişmelerini inceler.
5.Sanat Tarihi:Toplumların sanat eserlerini ve sanat akımlarını inceler.
TARİHİN YÖNTEMİ:
Tarihi olayları araştıran bir tarihçi sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygular.
- KAYNAK ARAMA: Önce olayla ilgili kaynaklar aranır.
Kaynaklar 2’ye ayrılır:
1) Ana Kaynaklar(Birinci el kaynaklar): Olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır.
2) İkinci El Kaynaklar: Ana kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan kaynaklardır.
Ayrıca kaynakları YAZILI ve YAZISIZ kaynaklar diye de ikiye ayırabiliriz:
1) Yazılı Kaynaklar: Kitabeler, fermanlar, kanunlar, mahkeme kayıtları, noterlik yazıları,gazeteler, dergiler vb…
2) Yazısız(Sözlü) Kaynaklar: Evler, kaleler, tapınaklar, heykeller, silah, eşyalar,destanlar, efsaneler, fıkralar, atasözleri örf ve adetler vb…
- VERİLERİ TASNİF, TAHLİL VE TENKİT ETME:
1) Tasnif(Sınıflandırma): Elde edilen bilgiler zamana, mekana ve konuya göre tasnif edilir.
2) Tahlil(Analiz=İnceleme) : Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler güvenilir mi?Karşılaştırma yapılarak bilgiler bu yönde incelenir.
3) Tenkit(Eleştiri): Elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı, hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenir.
- SENTEZ(BİRLEŞTİRME): Kaynaklardan elde edilen bilgiler düzenlenerek yazılması safhasıdır.
Tarihi dönemlere ve insanoğlunun gelişimine özet bakış
Medeniyetler tarihinin kısa özetine baktığımızda ateşin bulunmasıyla başlayıp, tekerleğin icadına ardında tarıma geçiş, buhar gücü, sanayi devrimi, elektrik elde edilmeye başlanması, petrol ve petrole dayalı petro-kimya ürünlerinin kullanılmaya başlanması, radyoların yaygınlaşmasından televizyonlara derken bir çok önemli gelişme listelenebilir.
Bu gelişmelerin her biri insanlık tarihini değiştiren ve dünyada yaşayan bütün insanları dolaylı ya da direk olarak etkileyecek gelişmeler. Ancak insanlığın tamamını etkileyen tüm bu gelişmelerin ortak özelliği insanlığın tamamına yayılması, çoğunlukla bir insan ömründen daha uzun sürmüştür. Ta ki internete kadar.
Şimdiye dek hiçbir yenilik, 1990’lı yıllarda hayatımıza giren internet ve buna bağlı teknolojik gelişmeler kadar hızlı yaygınlaşmamış, günlük hayatımızı, iş yapış biçimlerimizi kökten değiştirecek etkiler bırakmamıştır. Önceleri sadece iletişim yöntemlerimizi değiştirirken fiziksel ürünlerin üretilmesinden, kopyalanmasına, insanların yaptığı işleri yapan yapay zeka robotların üretilmesinden, sürücüsüz araçların trafiğe girmesine kadar hayatımızı değiştirmiştir. Ayrıca bununla kalmayıp çalıştığımız tüm sektörlerde iş yapma şeklini yapılan işte çalışan kişi sayısını dolayısıyla işin kendisini A’dan Z’ye değiştirmiş, geliştirmiş ve etkilemiştir.
Tarihte kullandıkları teknolojileri tam olarak çözemediğimiz birkaç toplum dışında [mısırlılar gibi] hiçbir toplum günümüzdeki teknolojik seviyelere ulaşmamıştır. Bilgiye erişim, iletişim ve teknolojik gelişmeler insan hayatını tamamen değiştirmiştir.