Ruhu’l Beyân tefsirinden seçmeler birinci bölüm
Yüce dinimiz İslâmın temel kaynağı şüphesiz Kurânı Kerîm’dir. Türk-İslâm devletleri [Gazneli, Selçuklu, Osmanlı] döneminde Arapça devlet dili olduğu için Kurânı Kerîmi anlayabiliyorduk. Lâkin Cumhuriyet sonrası ancak yazılan meallerden yüce kitabımızı okuyup anlayabiliyoruz.
Günümüzde bir çok Kurânı Kerim tefsiri bulunmaktadır. Bunların birçoğunun içeriği aynıdır. Sadece eş anlamlı kelimelerden veya cümlenin kelime olarak çeviri sırasından kaynaklanan bazı farklılılar bulunmaktadır.
Şuan en çok kullanılan Türkçe tefsir Elmalılı Hamdi Yazır tefsiridir. En muteber tefsirlerden biri de İsmail Hakkı Bursevî hz. yazdığı Ruhu’l Beyân tefsiridir. Bu tefsirden bölüm bölüm birebir alıntıları sizlerle paylaşacağız.
Müslümanların Kâfir ve Münâfıklarla İlişkisi
Müslüman Sadece Müslümanlara değil, insanların “Kâfir” ve “Münafık” olduklarına bakmadan bütün insanlık ile iyi ilişkiler içinde bulunmalı, hâl, hareket ve güzel ahlakımız ile Gayri Müslimlerin sevgisini kazanmaya çalışmalıyız. Çünkü kâfirlere, savaş hâlinin dışında bir kötülük yapılmaz. Zimmîlere yani içimizde yaşayan gayr-i müslimlere eziyet ve kötü muamelede bulunmak asla caiz değildir.
Yakın bir tarihe kadar islam memleketlerinde Müslüman, Hıristiyan, Ermeni. Yahudi ve diğer gayri müslim milletler hep aynı mahalle ve aynı sokakta huzur içerisinde oturuyorlardı. İnsanlar birbirlerinin dinî inançlarına saygılı idiler. Kimse kimseye karışmıyordu, islam ülkelerinde inançlarından dolayı hiç bir gayri müslime zorluk çıkarılmamış ve hiç kimseye işkence yapılmamıştır.
Hıristiyanların Engizisyon mahkemelerinde Müslümanlara bin bir türlü işkence yaptıkları bir dönemde bile, Hıristiyanlar. Müslümanların ülkelerinde emniyet içerisinde yaşıyorlardı. Yahudilerin iğneli fıçılarda Müslümanların son damlasına kadar kanını emdikleri bir dönemde, kimsenin ülkesine kabul etmediği Yahudileri, Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, İslam ülkesine kabul ederek; huzur, saadet, esenlik ve güvenlik içerisinde Osmanlı topraklarında yaşamalarım sağlamıştır.
Müslümanlığımıza şükretmeli. hâl ve hareketlerimiz ile gayri müslimlere örnek olarak Müslümanca yaşamalı ve ateşe girmekten korktuğumuz gibi, bizi küfre götürecek söz ve davranışlardan kaçınmalıyız.
Çünkü Efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:
“Üç (şey) kimde (toplanmış) olursa o. (kalbinde) imanın tadını bulur:
1 – Allah ve Resulünün ona başkalarından daha sevimli olması;
2 – Bir kimseyi sevecekse ancak Allah için sevmesi
3 – Küfre dönmekten, ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamasıdır.” Buhari c. 1. s. 9
Dinini seven başkalarının dinî inançlarına saygılı olur. Cenab-ı Allah’ın nezdinde İslam dininden başka hak din yoktur. “Allah nezdinde hak din İslam ‘dır. “Al-i Imrân: 19
Ve;“Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki. kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o. Âhiret’te ziyan edenlerden olacaktır.” Âl-i Imran 3/85,
Herkes bu gerçeği kavrayamaz. Bu İlâhî hakikatlere iman etmek herkese nasip olmaz.Müslüman bir çevrede, Müslüman bir anne ve babanın evladı olarak dünyaya geldiğimiz için Cenab-ı Allah’a ne kadar şükretsek az…
Gayr-i müslimlerin, mabûdlarına, peygamberlerine, kitaplarına, dinlerine ve değer yargılarına dil uzattığımız veya onlara tahkir edici sözler kullandığımız an, onlarda bizim mukaddesatımız hakkında ileri-geri konuşacaklardır. Toplum hayatı yaşayan insanlar, önce birbirlerinin inançlarına saygılı olma kültürünü mutlaka edinmelidirler. Bu kültürü edinmeden inanca saygının topluma mal edilmesi mümkün değildir…
Kafir ve münafıklarla iletişim kurarken, belli bir ölçüde hoşgörülü davranmalıyız.
“(Ey habibim) Kullarıma söyle, (kafirlere) sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan (inananlarla inanmayanların) aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” Isra 17/53
İslam’ın tebliğinde temel düsturumuz “kavl-i leyyin” yumuşak sözlü; yani nazik ve yumuşak davranıp, güzel sözlü, ikna edici olmaktır. Cenab-ı Allah, Musa Aleyhisselam ile Hazreti Harunu, Firavuna gönderirken onlar şöyle diyordu: “Varın ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasihat dinler yahut korkar.” Tâhâ 20/44
Şeytan, inananlar ile inanmayanlar arasına uçurum meydana getirmeye çalışmaktadır. Onun işi bozmaktır.
Şeytanın işi insanları cephelere ayırıp, birbirine düşman etmektir. Müminler, şeytanî tuzağa düşmeden, inkarcılarla iyi diyalog kurmalıdır. Şiddet ve hiddet göstererek İnsan kazanmak mümkün değildir. Sabır, tahammül, ve sevecen bir tavırla onlara yaklaşıp, ilim ve güzel ahlak ile onları etkilemeli ve ikna etmeye çalışmalıyız. Kırıcı ve gönül yıkıcı tavırlardan uzak durmalıyız. Baskı yaparak ve kalplerini kırarak, gayri müslimleri kazanamayız.
Ahmed Yesevî Hazretlerinin buyurdukları gibi “Kafir bile olsa kimsenin kalbini kırma, kalp kırmak. Allahü Teâlâyı incitmek demektir.” Çünkü sen gayri Müslim de olsa bir insanın kalbini kırarsan onları İslâmiyet’ten soğutmuş olursun. Biz. gayri Müslimlerin Müslüman olmaları için çalışmalıyız.