Peygamberimiz: “ Siz işitmiyor musunuz, sade yaşamak imandandır. Sade hayat imandandır” buyurmuşlardır. İnsan’a huzur verip mutlu eden en önemli şeydir sadelik. Kardeş ve akraba olduğu şu kelimeler insanoğlu’nun milyonlarca yıldır arayışta olduğu kavramlardır.
“basitlik, netlik, kolaylık, anlaşılırlık, yalınlık, sadelik, açıklık, şeffaflık, azlık, ferahlık, hafiflik, dinginlik, bilgelik, berraklik, temizlik, derinlik, yavaşlık, acziyetini bilmek, kendini bilmek boşluk, güzellik, sessizlik, mütevazılık, iyilik.”
Her biri ayrı bir yazının konusu olacak kadar geniş elbette. Bu kelimeler kadar olabilmek fazlalıkları atabilecek kadar usta yazabilmek haddimize değil lakin önemlerinden bahsetmek gerek. Bunlardan uzaklaştığında huzursuzlaşır, odağını kaybeder, karadelikte yok olur insan. Tıpkı çağımız insanının Sosyal Medya ve İnternet odağında teknolojinin içinde kabolduğu gibi.
Neler değişti?
Hayat çok pratikleşti. Artık her şey çok daha basit, çok daha kolay. Artık dudağına, alnından süzülen teri değmeden kendi terinin tadını bilmeden ölen insanlar var. Üç ayrı telefonla geziyoruz. İnternet her evin içinde. Su ısıtarak leğenlerde yıkanılan zamanlar hayal gibi geliyor. Herkesin kolunda bir saat, modern zamanların kelepçesi. İnsanların her şeyleri var, zamanlarından başka. Halbuki sevgiyi yaşatmak için sadece zaman gerekli. Peki biz neyi kaybettik zamanımızdan başka?
İnandığımız gibi mi yaşıyoruz? yaşadığımız gibi mi inanıyoruz?
Ne demişti Hz. Ömer (r.a) “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” Hayat bir düşüncenin ekseninde döner. Evvelce din hayat demekti. Fikirler, kavramlar, konuştuğumuz kelimeler hep bu hayat çizgisiyle belirlenirdi. Şimdi teknoloji ve şahsi fayda. Dün Arapça, Farsça kelimeler baskındı dilimizde, bugün İngilizce, Fransızca… “Garbın teknolojisi ve ilmini almalıyız.” diyor Mehmet Akif amca, o kadar basit değil Akif amca… Meydana getirilen, üretilen her şey kendi ahlâkını içinde barındırır. Hadi sök sökebilirsen. Dün bacımın peçesini indirdiler diye silah kuşanan, kurşun atan, bugün arabamı çizdiler diye yedi düvele dümdüz gidiyor da, karısıyla kucak kucağa dans eden adama tebessüm ediyor.
Biz hep pilav yiyen ve Mesnevi okuyan bir millet olarak kalmalıydık. Trajedi hayatımızda hiç olmamalıydı. Kadınlarımız bir sinema filminden ya da televizyon dizisinden fırlamış gibi çıkmamalıydı karşımıza. Tuğlayı kafamıza yemeden, toprağın toprağı cezalandırdığını, görünmese de acının var olduğunu anlayabilmeliydik. Doğru söylersin dede, biz yaşlılığı görmedik ama gençliğimiz böyledir. Sözlerimi konuyla ilgili veciz sözlerle bitirmek istiyorum.
“İnsanlar, analarından babalarından çok zamanlarına benzerler.” (Hadis-i Şerif)
İnsanın toprağı karakteridir. İnsanın karakteri kaderidir demiş eskiler.
- “Biz pilav yiyen ve Mesnevi okuyan bir milletiz.” (Yahya Kemal)
- “Osmanlı’da roman yoktur, çünkü Osmanlı’da trajedi yoktur.” (Cemil Meriç)
- “Fransız kadınını Fransız romanı oluşturdu.” (Bir Fransız yazarı)
- “Gençlerin aynada göremediğini ihtiyarlar tuğlada görür.” (Hz. Mevlâna)
- “Ben gençliği gördüm evlat, sen ihtiyarlığı görmedin.” (Dedem)
- “Dedem haklı…” (Ben)