Seyyid Emir Kilal kimdir
Seyyid Emir Gilâl hazretleri,
Silsile-i Sâdât-ı Nakşıbendiye-i aliyye’nin on dördüncüsüdür.
Hâce Bâbâ Semâsî Hazretlerinin halifelerinin en üstünü idiler. Zamanında bulunan ulemâ ve evliyâ arasında şerîat, tarîkat ve marifet hususunda en fazla ilme sahip idi. Hazreti Hüseyin Efendimizinin so-yundan olup, seyyid idi. Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin (k.s.) talebesi ve Muhammed Bahaüddin Şâh Nakşıbend (k.s.) Hazretlerinin hocasıdır. Çömlekçilik yaptığı için Kilal (bazı kaynaklarda Külal) ismiyle meşhur olmuştur.
Salih bir zat olan babası Seyyid Hamza, Medine’den gelip Buhâra’nın Efşene köyüne, sonra da Sühari’ye yerleşmiştir.
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri Buhâra’nın Sühari kasabasında doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. M.1370 (H.772) senesinde Sühari’de vefat etti. Kabri de oradadır. Büyük bir âlim ve mürşid’i kamil olup, her ânını sünnete uygun olarak geçirdi. Pek çok kimse onun sohbet ve derslerinde kemale erdi. Üstün hallerini gösteren çok menkıbesi vardır.
Annesi anlatmıştır:
“Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerine hamile iken, şüpheli bir lokma yesem, karın ağrısına tutulurdum. O lokmayı midemden çıkarmadıkça, karın ağrısından kurtulamazdım. Bu hal başımdan üç defa geçti. Çok temiz ve hayırlı bir çocuğa hamile olduğumu anladım. Bunun üzerine yediğim lokmaların helalden olmasına daha çok dikkat edip, ihtiyatlı dav-randım.”
Bir defasında, o devrin en meşhur velisi Seyyid Ata beraberinde za-manın maruf zatlarıyla, büyük bir cemaat halinde, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin babası Seyyid Hamza’nın bulunduğu köyden geçiyordu. Bu yolculuğu sırasında tanışıp dost oldular. Bundan sonra Seyyid Ata’nın her ne zaman oraya yolu düşse evvela Seyyid Hamza’nın evine gider, başkalarıyla daha sonra görüşürdü. Yine bir defasında Efşene köyüne uğramış ve seyyid Hamza’nın yanına gelmişti. Bu gelişinde Seyyid Ata ona bir müjde verip;
—”Ey Kardeşim! Allahü Teâlâ sana şanı pek yüce olacak bir evlat verecek. Cihan, baştan başa onun hizmetine girecektir. Bu çocuk doğduğu zaman, ismini Emir Kilal koy!” dedi. Aradan yıllar geçti. Seyyid Hamza’nın bir oğlu oldu. Seyyid Ata’nın işareti üzerine, ismini “Seyyid Emir Kilal ” koydu.
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri Yirmi sene Baba Semâsi Hazretlerinin sohbetlerine ve derslerine devam etti. Her hafta pazartesi ve perşembe günleri, Sühârî’den 30 km kadar uzakta bulunan ve hocasının ikamet ettiği Semas’a gider gelirdi. Hocasına olan bağlılığı, temizliği, gayreti, ilme olan arzu ve isteği, onu kısa zamanda olgunlaştırdı. Hocasının ders ve sohbetlerinde kemale ulaştı. İnsanlara doğru yolu gösteren kıymetli bir rehber oldu. Hocası Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin vefatından sonra, onun yerine geçip, irşad vazifesi yaptı. İnsanların İslam ahlakı ile ahlaklanmasını, kalbin ve ruhun kötü huylardan kurtulmasını öğreten tasavvuf ilminde çok talebe yetiştirdi.
DİŞİ YERİNE TAKTI
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, hocası Muhammed Baba Semâsî’nin yanında, Semâs’ta bulunduğu sırada orada oturan bir grup insanla, başka bir köyden bir cemaat arasında anlaşmazlık çıkmış iş kavgaya dökülüp, birinin dişi kırılmıştı. Dişi kırılan kimse ve taraftarları, kırılan dişin diyetini almak için hakime müracaat etmeye karar verdiler. Fakat önce Muhammed Baba Semâsî’ye dınışalım, kendi başımıza iş yapmayalım, ne buyurursa öyle yapalım dediler. Doğruca Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin huzuruna gidip, durumu arzettiler.
—”Kırılan dişi verin.” buyurdu. Dişi alıp, o sırada henüz yanında ta-lebe olan Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri’e kırık dişi uzatıp;
—”Evladım, şu işi hallet de, aralarındaki anlaşmazlık bitsin.” buyurdu.
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, evliyanın ruhaniyetini vesile kılıp, Allâhü Teâlâya dua ederek, kırık dişi yerine koydu. O anda, duası be-reketiyle diş, eskisi gibi sağlam bir hale geldi. Dişi kırılan kimse, bu hadise karşısında hayret edip, dişini kıranları şikayet etmekten vazgeçti. Yanında bulunanlarla birlikte, yaptıklarına pişman olup, tövbe ettiler.
KÂBEYİ GÖRÜYORDU
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri bir gün sohbet ederken, kendisini bir hal kapladı. Bu sırada hac yapanların hallerini, nerede ve ne yapmakta olduklarını gördüğünü söyleyerek,anlatmaya başladı. Meclisinde bulunanlardan biri:
—” Kabe’yi nasıl görüp de anlatıyor? Kabe buraya çok uzakdır.” Diye düşündü. Biraz sonra Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, böyle düşünen kimsenin yanına yaklaşıp, elinden tuttu ve;”Gözlerini yum, başını kaldır, bak ne göreceksin.” buyurdu. O da söylediği gibi yaptı. Birden gözüne Kâbe ve tavaf edenler göründü. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerini de tavaf edenler arasında gördü. Bunun üzerine adam hayretler içinde kalıp, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri’nin ayaklarına kapandı, yanlış düşüncelerden dolayı af diledi. Bundan sonra Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri;
—”Ey cahil kişi, bir kimse kendisinde bir şey olmazsa, başkasında da yok zanneder. Gönül aynası açılmadıkça da hiç bir şeyi göremez, idrak edemez.” dedi. O kimse tövbe edip, salih ve makbul kimselerden oldu.
ALLAHTAN KORKAN
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri bir defasında talebeleriyle birlikte evliyanın meşhurlarından Hayrun Ata’nın kabrini ziyarete gitmek için yola çıkmıştı. Yolun bir kısmını yürümüşlerdi ki, yolun ilersinden bir gayretli arslan ortaya çıkıp yolda durdu. Arslanı gören talebeler endişelenip, huzursuz olmaya başladılar. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri hiç al-dırmadı. Arslanın yanına yaklaşınca, yelesinden tutarak yoldan çıkardı ve kenara bıraktı; talebeler geçtiler. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerine, aslan başını yere koyarak, saygı gösterir gibi hareketler yaptı. Sonra oradan uzaklaştılar. Bu hali gören talebeleri;
—”Efendim bu nasıl bir iştir” diye sual ettiler. Bunun üzerine buyurdu ki:
—”Ey dostlarım, şunu biliniz ve dikkat ediniz ki, her kim gerçekten Allâhü Teâlâdan korkarsa, her şey ondan korkar, zarar vermez. Allah’tan korkmayan kimse, her şeyden korkar. Bir kimse, dâimâ Allâhü Teâlâdan korkar bir hâlde olursa, Allâhü Teâlâ ona korkutucu bir şeyi, musallat etmez. Hattâ o kul, Allah’tan korktuğu için her şey ondan korkup, çekinir.”
CENAZE NAMAZI
Nakledilir ki, bir köyde sâlih zatlardan biri vefât edeceği sırada, cenâze namazını Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin kıldırmasını vasiyet etmişti. Fakat Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, uzak bir yerde bu-lunuyordu. O zât vefât edince, o beldenin âlimleri, velîleri toplandı. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin çağrılması için, bulunduğu yere bir kişi gönderelim, dediler. Bunun üzerine orada bulunan Şeyh Sûfi ;
– ” Haberci göndermenize lüzum yok. Bu durum ona Allâhü Teâlâ’nın izni ile malum olur. Ve buraya gelir” dedi. Bu arada iki kişi gidip haber vermek üzere hazırlanmıştı. Tam gidecekleri sırada Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri aniden karşıdan gözüktü. Halk onu görünce karşılamaya koştular. Ve bu kerameti karşısında onu daha çok sevip bağlandılar. Sonra Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri vefat eden zatın cenaze namazını kıldırdı. Ve toplananlarla birlikte kabre götürüp defnettiler. Cenaze defnedildikten sonra kalabalık bir cemaat camide toplandı. Oradaki alimler bu iş için kendisine bir işaret ulaşıp ulaşmadığını ve nasıl malum olduğunu sordular. Bunun üzerine Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri buyurduki:
—”Ey kardeşlerim! Resülüllah Efendimiz buyurduki; “Kalb kalbe kar-şıdır.” Yine Resûlüllah Efendimiz buyurduki; “Mümin müminin aynasıdır” “Her kaptan içindeki sızar.”
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri bunları söyledikten sonra halk onun marifet sahibi büyük bir veli olduğunu anlayıp kendi kendilerine
—”Biz bu zatın büyüklüğünü bilmiyormuşuz.” dediler. Bu sırada ce-maat içinde bulunan âlimlerden Mevlana Tâceddin, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerine, kendisini talebeliğe ve hizmetkarlığa kabul etmesini söyledi. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri;
—”O bizim vazifemiz değildir.” buyurarak; “Bari seni mânevî evlat-lığa kabul edeyim. ” deyip onu mânevî evlatlığa kabul etti. Öyle bir te-veccühde bulundu ki, Mevlâna Taceddin, o anda marifet ilmine kavuşup, maksadına ulaştı.
GERÇEK KERÂMET EHLİ
Nakledilir ki, Kebş şehrinde Seyyid Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin talebelerinden birinin de bulunduğu bir micliste Kerametten söz açılmış ve Mevlana Celâleddîn Kebşî;
—” Şimdi böyle gerçek keramet ehli nerede bulunur. Göz açıp ka-payacak kadar kısa bir zaman içinde, doğudan batıya dünyâyı dolaşsın.” deyince, o talabe ;
—” Evet şimdi böyle bir zât vardır. O benim hocam Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri’dir.” dedi. Bunun üzerine Mevlânâ Celâleddîn Kebşî;
—”Bizi sohbetine kavuştur da, onun ayaklarının tozunu gözlerimize sürme yapalım.”dedi. Talebe;
—”Sizin oraya kadar gitmenize lüzum yok, eğer buraya teşrif etmesi için tam bir teveccüh yaparsanız, bir anda burada olur.”dedi. Bu söz üzerine, Mevlânâ Celâleddîn Kebşî teveccüh edip, Allâhü Teâlâ’ya hâlis kalble duâ etti. Sonra içeride bulunan cemâat birdenbire ayağa kalktı. Çünkü Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri çok uzakta olmasına rağmen, içeri giriverdi. Bu hâle çok şaşırdılar. Sonra da oturup sohbete başladılar. Mevlânâ Celâleddîn, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerine;
—”Efendim, sizi bu hâle kavuşturan şey nedir? Burayı bir ânda teşri-finiz nasıl oldu?” diye sordu. Bunun üzerine Seyyid Emir Kilâl (k.s.) Hazretleri, sohbete başlayıp buyurdu ki:
—”Bizi, sizin samîmî arzunuz bu diyâra getirdi. Bir kimse Allâhü Teâlâ’ya ihlâs ile yalvarır, tam samîmiyetle bir şey ister ve duâ ederse, Allâhü Teâlâ onu maksadına kavuşturur.
Bu sırada Mevlânâ Celâleddîn Kebşî;
—” Efendim, talebeniz ve hizmetçiniz olmakla şereflenmek istiyo-rum.” dedi. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri ona;
—”Biz seni evlâtlığa kabûl ettik.” buyurdu. Sonra ona teveccüh na-zarlarıyla bakıp, bir anda yüksek derecelere kavuştu. Orada bulunanlar bu hâli görüp;
—”Ey Mevlânâ Celâleddîn, uzun zamandan beri uğraşıp ömür tü-kettin, fakat şimdi maksadına kavuştun.” dediler. Onların böyle söyleme-leri üzerine, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri;
—”Siz kendi işinizi onun işiyle bir mi tutuyorsunuz? O, işini tamam-lamış, yolları katetmiş ve vakti gelmiş. Sâdece bizim bir işâretimize, te-veccühümüze ihtiyâcı kalmıştı.” buyurdu.
SEVDİĞİ KULLARI…
Türkistan’ dan Buhârâ’ya bir grup insan, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerini ziyârete geldi. Buhâra’dakiler, gelenlere;
—”Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri sizin diyârınıza gitmemiştir, siz onu nereden tanıyorsunuz?” dediler. Gelenler;
—”Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, bizim memleketimizde o kadar tanınmış ve sevilmiş ki, anlatmakla bitmez. Biz, onun talebeleriyiz. O çok defâ bir anda bizim memleketi teşrif eder, biz de sohbetinde bulunurduk. Bu hadise çok vukû buldu. Biz böyle aniden teşrif edip, bizimle sohbet eden zata kim olduğunu sorduğumuz zaman, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri olduğunu söylerdi. İşte biz de, böylece onun talebelerinden olduk. Buhârâ’dakiler, anlatılan bu hâdiseye hayret edip, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerini daha çok sevdiler. Bağlılıkları kat kat arttı.
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri buyurdu ki:
—”Allâhü Teâlâ, sevdiği kullarına öyle ihsânda bulunmuştur ki, bir ânda doğudan batıya gidip gelirler. Başkalarının bundan haberi olmaz.”
TİMUR HANLA MÜNASEBETİ
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri Buhârâ’da Cumâ namazını kılıp, ta-lebeleri ile birlikte ikâmet ettiği yere dönüyordu. Yolculukları sırasında, Gülâbâd ile Fetihâbât arasında, yeşillik bir yerde oturan bir cemâate rasladılar. Sohbet ediyorlar ve sohbetlerinde; evliyalıktan, kerâmetten bahsediyorlardı. Bu cemâat arasında, Timur Han da bulunuyordu . Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri talebeleriyle birlikte oradan geçerken, Timur Han onları görüp ;
—”Bunlar kimdir? diye sordu.
—”Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri ve talebeleridir.”dediler. Timur Han bu sözü duyar duymaz kalkıp süratle yanlarına geldi. Huzuruna varıp, Fevkalade bir edeple önünde durdu. Sonra şöyle dedi:
—”Ey, dinin büyük alimi! Ey doğru ve yakın yolun kılavuzu ! Burada biraz durup sohbet ediniz ve bize nasihatta bulununuz da , dervişler is-tifade edip, bereketlensinler.” dedi. Bunun üzerine Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri;
—”Dervişlerin sözleri gizli olur. Bu bizim vazifemiz değildir. Büyüklerin rûhâniyetinden bir işâret olmadıkça, bir şey söylemeyiz. Hiç bir zaman kendinden bir söz söyleme ve gafil olma. Görüyorum ki, senin başına büyük bir iş çıkacak ve bunda muvaffak olacaksın.” buyurdu. Sonra yola devâm ettiler. Evine varınca, zâviyesinde bir müddet durup, yatsı namazı vaktinde dışarı çıktı. Cemâatle birlikte yatsı namazı kıldı. Namazdan sonra bir müddet oturup, büyüklerin rûhâniyetine teveccüh etti. Sonra hemen, Şeyh Mansûr adında bir talebesini yanına çağırdı. Talebe huzuruna gelince, ona;
—”Hiç durma süratle Emîr Timura git ; derhâl Harezm tarafına ha-rekete geçmesini söyle. Eğer oturuyorsa, hemen kalksın, ayakta ise ha-rekete geçsin, hiç durmasın. Çünkü velîlerin rûhâniyetleri, onun ve oğ-lunun bütün memlekete baştan başa hâkim olacağını bildirdi. Harezmi alınca Semerkand’a hareket etsin.
Haberi götüren Şeyh Mansur, süratle Timur Hânın bulunduğu yere gitti. Timur Hânı ayakta bekler bir halde buldu. Haberi aynen iletti. Tîmur Hân bu haberi alır almaz, hemen ordusunu harekete geçirdi. O harekete geçip gideceği yolun yarısına vardığı anda Tîmur Hân’ın düşmanları çadırına hücüm ettiler. Tîmur Hân ise Harezm’e yürüyüp orayı aldı. Sonra Semerkand’a yürüdü, orayı da fethetti. Böylece her gün yeni bir zafere ulaşıp hep muzaffer oldu ve işleri daima iyi gitti.
HELAL ET
Bir gün Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, bir talebesiyle evine git-mişti. Evine gittiği talebesi ise, ava gittiğinden evde yoktu. Bu sebeple evine Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin teşrif ettiğini haber vermek üzere, bir haberci gönderildi. Hiç bir av bulamamıştı. Hemen eve dönmek üzere hareket etti. Bir av bulamadığı için üzülmüştü. Dönerken, karşısına iki kuş çıktı. Kuşlara atıp, vurdu ve yanına alıp sevinerek evine döndü. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin teşrifine çok sevinip, avladığı iki kuşu pişirip ikram etti. Kuşlar pişirilip konduğu sırada, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri talebesine;
—”Eğer bu iki kuş da karşına çıkıp avlamasaydın, hiç av getiremez-din, o zaman ne yapardın?” deyip talebelerine şöyle buyurdu; :
—”Ey dostlarım, şunu biliniz ve rahat olunuz ki, bizim maksadımız, Allâhü Teâlâ’nın rızâsını kazanmaktır. Allâhü Teâlâ sizi, hem dünyada, hem de ahirette utandırmaz, mahrum bırakmaz. İnşallah fadl ve keremine kavuşturur.
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, bir gün Şeyh ibrâhim adında bir zâtın bulunduğu Kıraman denilen yere gitmişti. Şeyh ibrahim Kıramanî’ye;
—”Bize helal et bul. “dedi. Şeyh ibrahim;
—”Bu iş oldukça zor, helal et az bulunur ” dedi. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri ona; Sen silahını al, ava çık. Kuşları kendine çağır, gel-diklerinde bir kaç tane avla.” dedi. Bunun üzerine Şeyh İbrahim, silâhını alıp ava çıktı. Kuşları çağırdı, yanına pek çok toplandı. Bir kaç kuş avlayıp, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri’ne götürdü. Bu hâdiseden sonra, Şeyh İbrahim şöyle demiştir:
—”Her ne zaman ava çıkıp kuşları çağırsam, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin bereketiyle yanıma toplanırlar, ben de avlardım “
KUŞ YERE DÜŞTÜ
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin talebelerinden biri, Kermine şehrine gitmişti. Bu şehirde bulunduğu sırada, bir grup kimse ile sohbet ediyordu. Sohbette bulunanlardan her biri, kendi hocasından ve hocasının üstünlüklerinden bahsediyordu. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri’nin talebesi de söze karışıp, benim hocam, hepinizin hocasından üstündür. Çünkü o, hem seyyid hem mürşid-i kâmildir dedi. Bu sırada, orada toplanıp konuşmakta olanların üzerinden bir kuş sürüsü geçiyordu. Bâzıları Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin talebesine dediler ki:
—”Eğer dediğin gibi hocan büyük bir velî ise, haydi duâ et de, onun hürmetine şu kuşlardan biri önümüze düşsün!”
Onların bu isteği üzerine Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin Talebesi Alahü Teâlaya dua edip hocasının hürmetine bu işin gerçek-leşmesini istedi. O talebe dua eder etmez kuşlardan biri cemaatin üzerine düşüverdi. Orada bulunanlar hayretten şaşıp Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin büyük bir veli olduğunu anladılar.
TAKVA ve ADALETTEN AYRILMASIN
Timûr Hân Semerkand’ın yanına yaklaşarak yerleşince, Buhâra’ya gitmeyi arzu etti. Bu sebeple Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerine haber gönderip,
—”Bizim Buhârâ’ya gelmemize musaade eder mi? Şâyet izin veril-mezse, kendilerinin Semerkandı teşrif etmelerini arzu ediyoruz, nasıl buyururlarsa öyle yapalım. “dedi. Timur Han’ın bu arzusu üzerine, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri gelmesini ve gitmeği kabûl edeceğini ve kendilerine duâ etmekte olduğunu söyledi. Bunları bildirmek ve Timur Hanla görüşmek üzere , oğlu Emir Ömer’i vazifelendirdi. Oğlunu gönderirken şöyle dedi :
—”Oğlum! Emir Timûr’a söyle! Eğer Allâhü Teâlânın razı olduğu yolda yürümek istiyorsa, takvâdan ve adaletten asla ayrılmasın. Bunları kendisine şiar edinsin ki, kıyamet günü kurtulabilsin! Yine talebelerimizle her zaman ona dua ettiğimizi söyle. Eğer dünyaya meylederse, bu durumların faydasına kavuşamaz.
—”Emir Kilâl Hazretlerinin oğlu Emir Ömer, Semerkand’a gidip, Timûr Han ile görüştü. Babasının söylediği şeyleri aynen bildirdi. Birkaç gün sonra da, Buhâra’ya dönmek üzere Timur Han’dan müsâade istedi. Ayrılırken, Timur Han ona;
—” Buhâra ve çevresini sizin emrinize bırakayım, ne olur kabul edin.” dedi. Emir Ömer;
—”Buna izin yok.” dedi. Bunun üzerine Timur Han;
—”Öyle ise Buhâra şehrini Emir Kilâl Hazretlerine bağışlayayım.” deyince, Emir Ömer yine;
—”Buna izin yok.” dedi. Timur Han;
—”Hiç olmazsa, Buhâra yakınında ikame etmekte olduğunuz köyü size bağışlayayım.” diyerek, çok temennide bulundu. Emir Ömer şöyle dedi:
—”Babamdan sizin için, şu sözleri işittim: “Eğer, Allah adamı olan büyüklerin kalbinde bir yer kazanmak istiyorsa, takvadan ve adaletten ayrılmasın. Kıyamet günü Allâhü Teâlâ’nın rahmetine kavuşmak bununla olur.” buyurdu.
SICAK EKMEK
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri bir ev yaptırmakta idi. Bu binanın inşası için pekçok kimse toplanmış çalışıyordu. Bir gün Emir Kilâl, aniden evine gitti. O gidince, orada çalışanlar dediler ki:
—”Emir Kilâl gerçekten veli ise, bizim her birimize birer sıcak ekmek verir. “
Bir müddet sonra Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri geldi. Yanında hiçbir şey yoktu. Yerine oturunca, binanın inşasında çalışanlardan bazıları birbirine;
—”Eğer veli olsaydı, bizim arzu ettiğimiz şeyi getirirdi.” diyerek, aralarında konuşmaya başladılar. Daha sonra onlar böyle konuşurlarken, Emir Kilâl hemen ayağa kalkıp;
— “Ey tahammülsüzler, işte istediğiniz!” diyerek, elini koltuğunun al-tına sokup, her birine sıcak bir ekmek çıkarıp verdi. Onlar da söyledikleri sözlerden dolayı pişman olup, tövbe ettiler. Bundan sonra, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri onlara buyurdu ki:
—”Ey dostlarım, biz arzu ederiz ki, siz bizden ahireti, ahirette kur-tulmayı taleb edesiniz. Nefsinizin isteklerini terkediniz ki, ahirette utanıp, mahcub olmayınız. Eğer şükrederseniz, Allahü Teâlã size her istediğinizi ihsan eder. Bu dünyada ne yaparsak ahirette onun karşılığını bulacağız. Ey dostlar, dikkat ediniz ve uyanık olunuz! Bir kimse heva ve hevesinden vazgeçmedikçe, tuzağına av düşmeyen ve eli boş kalan avcı gibidir. Eğer insan, Allâhü Teâlâ’yı unutur, gaflete dalarsa, belaya ve musibete düşer. Ne yazık ki, ömür bitmek üzere olduğu halde, insan dünyalıklara dalmış, nefsinin esiri olmuş ve ahiret yolculuğunu unutmuş, ihmal etmiştir. Şiir:
“Ey ömrünü cahillerle rüzgara veren!
Sen ömrünün kıymetini nasıl bilirsin?
Yarın toprak altında yalnız kalınca,
Tövbe edeyim dersin, ama yapamazsın!”
ŞEYH BAZERGAN ÖLDÜ
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri bir defasında, Buhârâ’da Cuma namazı kılmak için talebeleriyle Buhâra’ya gidiyordu. Buhâra’ya var-dıklarında, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri dedi ki:
—”Ey dostlarım, Şeyh Muhammed Agâî Bâzergân, şu anda Belh şehrinde vefat etti.” Bu söze şaşıranlar oldu. Çünkü kendisi Buhâra şehrinde olduğu halde, Belh şehrindeki bir hadiseyi haber veriyordu. Bu söze hayret edenlere buyurdu ki:
—”Biliniz ki Allâhü Teâlâ, resulü Muhammed aleyhisselama tam tabi olan kullarına öyle dereceler ihsan eder ki, her zaman doğuda ve batıda ne vuku bulursa, gözlerinin önünde görüp dinlerler. Belh şehrinin uzaklığı nedir ki!” Bunun üzerine talebeleri, o günün tarihini yazdılar. Daha sonra gördüler ki, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin işaret ettiği gün, o zât vefat etmişti.
GÖZLERİ GÖRMEZ OLDU
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin yaşadığı diyarda bulunan Kermine şehrinden bir adam ava çıkmıştı. Bu, Emir Kilal’i tanıyıp çok severdi. Ava çıkarken; “Eğer avlamak istediğim kazlardan avlayabilirsem, ikisini Emir Kilâl’e götürüp hediye edeceğim.” diye niyet etti. Nihayet bir mikdar kaz avladı. İki tanesini Emir Kilâl’e vermek için ayırdı. Evine, şeh-rin ileri gelenlerinden biri geldi. O iki kazı görüp, gözü onlarda kaldı. Kazlar, kuzu gibi iri ve semiz idi. Gelen kimse, ev sahibine; “Bu kazları pişir de yiyelim.” dedi. Ev sahibi; “Onları, Emir Kilâl hazretlerine vermek için ayırdım. Onları yememiz uygun olmaz, ben buna cesaret edemem.” dedi. Gelen adam ısrar edip;
—”Ne olursa olsun bunları yiyelim, ben oğlu vasıtasıyla ondan özür dilerim.” diyerek, ev sahibini ikna etti. Ev sahibi kazları pişirtip, o şehrin meşhurlarından olan o kimsenin önüne koydu. Tam yiyeceği sırada, yüzüne kazlardan öyle bir buhar ve sıcaklık yükseldi ki, gözlerine tesir edip, gözleri görmez oldu. Kazları yiyemedi ve yaptığı işe pişman oldu, tövbe etti. Hemen Emir Kilâl Hazretlerine bir at hediye etti. Birkaç gün sonra gözleri iyileşip eski haline döndü.
RİCALÜL GAYB VELİLER
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin talebelerinden biri, bir gece kendinde bambaşka bir hal hissedip;
—”Hocamın yanına gideyim, bakalım benim hakkımda ne emreder ve ne buyurur?” diye düşündü. Sonra, Emir Kilal’in yanına gitti. Bu talebesi şöyle anlatmıştır:
—”Gece vakti, varıp hocamın odasına girdiğimde, kalabalık bir ce-maat vardı. Hayret ettim. Bunlar, hiç görmediğim ve tanımadığım kimse-lerdi. Kalabalıktan oturacak yer kalmamıştı. Herkes başını eğmiş, sessizce oturuyordu. Ben de başka bir yere oturarak başımı yere eğip beklemeye başladım. Bir müddet böyle durdum. Sonra başımı kaldırıp baktım ki, odada hocam Emir Kilâl’den başka hiç kimse görünmüyordu. Hocam bana bakıp;
—”Sana müjdeler olsun, şimdi sen artık maksada kavuştun, ama bunu gizli tut.” buyurdu. Bundan sonra hocama;
—”Burada gördüğüm, sonra da birdenbire kaybolup görünmez olan zâtlar kimlerdi?” diye sordum. Buyurdu ki:
—”Bunlar ricâl-ül-gayb denilen velilerdi. Aralarında HÂCE Gülan ve Abdülhalik Gucdüvani de vardı. Bunlar öyle zatlardır ki, vefatlarından önce ve sonra, Allâhü Teâlâ’nın dinine hizmet ederler. Bugün sen de onların sohbetinden (feyzinden) pay aldın.”
NASİHATLERİ
—”Evliyanın kerameti haktır. Aklen ve naklen câizdir. Bu hususta ev-liyadan çok nakiller vardır. Malum ve meşhur olup, hiç şüphe yoktur. Kalbi iman nuruyla aydınlanmış olan herkes, evliyanın kerametine inanır ve bu hususta hiç şüphe etmez. Buna misal çoktur. Süleyman aley-hisselamın veziri Asaf’ın Saba melikesi Belkıs’ın tahtını bir anda Sana’dan Kudüs’e getirmesi gibi.
Bir başka Misal: Hazret-i Ömer, Bir defasında Medine-i müneverede mescidde, Peygamber Efendimizin mimberi üzerinde hutbe okuyordu. Bu sırada çok uzaklarda düşmanla cihad eden ordu kumandanına;
—”Ya sariye, dağa dağa!” buyurdu. Uzakta olan kumandan Sâriye ve ordunun erleri, bu sesi duyup dağa çekildi. Düşmanın tehlikeli hücû-mundan korundu. Bu, apaçık bir keramettir. Eğer bir kimse, bu keramet, mucizeden aşağı değil derse, bu yanlıştır. Çünkü, hiç bir veli Peygamber derecesinde olamaz. Evliya-i kiram buyurmuşlardır ki:
—”Evliyadan meydana gelen keramet, Peygamber Efendimizin mu-cizesinden dolayıdır ve peygamberin peygamberliğini tasdik eder. Ona tabi olmayı gösterir. Eğer peygamberler doğru sözlü olmasıydı, evliyanın kerameti de hasıl olmazdı. Çünkü evliya, Nebî’ye tabi olmuştur.”
NASİHATLERİNDEN…
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri kendine ait bir yerde dergah inşa ettiriyordu. Çalışanlardan biri, kendi kendisine;
—”Hiç kimse bir şey getirmiyor.” dedi. Aradan az bir zaman geçmişti ki, bir adam geldi. Çok miktarda ekmek ve üzüm getirdi. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin huzuruna varıp, gece gündüz diş ağrısı çekmekteyim. Sizin duanızı almak için geldim, bana yardımcı olunuz, tâkatım kalmadı dedi. Emir Kilâl, gelen adama;
—”Yanıma yaklaş bakayım, hangi dişin ağrıyor?” dedi. Adam yak-laştı. Emir Kilal parmağını ağzına sokup, ağrıyan dişinin üzerine koydu. Sonra İhlas suresini okudu. Gelen kişinin diş ağrısı kesilip, hiç hastalan-mamış gibi oldu. Bundan sonra Emir Kilâl hazretleri buyurdu ki:
—”Ey dostlar! ihlaslı olunuz. Her işinizi Allah rızası için yaparsanız, kurtulursunuz. İhlassız yapılan amel, üzerinde padişahın mührü bulun-mayan para gibidir. Üzerinde padişahın sikkesi bulunmayan parayı kimse almaz. Üzerine mühür vurulanı ise herkes alır. İhlas ile yapılan az amel, Allâhü Teâlâ indinde çok amel gibidir. İhlassız yapılan çok amelin ise, Hak katında kıymeti yoktur. Yaptığınız her ibadeti ve işi, ihlas ile yapınız. Böylece Allâhü Teâlâya yakın ve rızasını kazananlardan olunuz. Ey dostlarım! İhlas ile amel yaparsanız korkmayınız, bu size ahirette itibar ve şereftir. Eğer tama sahibi olup dünyaya düşkün değilsen, sonunda va-racağın yeri düşün. Merd o kimsedir ki, önce iyice düşünür, sonra amel etmeye başlar. Böylece, sonunda yaptığı işten utananlardan olmaz.”
NASİHATLERİNDEN…
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri maraz-ı mevtinde (ölüm hastalı-ğında) bulunduğu sırada, talebelerine şöyle vasiyet etti:
—”Ey kıymetli talebelerim! İlim öğrenmekten ve Muhammed aleyhis-selamın yoluna tabi olmaktan asla ayrılmayınız. Bu, mümin için bütün saadetlerin ve nimetlerin vasıtasıdır. Bunun için Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
—”İlim öğrenmek, her müslüman erkek ve kadına farzdır.” Yani her müslüman erkek ve kadının, kendine lazım olan din bilgilerini öğrenmesi farzdır. Bunlar, sırasıyla şu bilgilerdir:
1- İman ve itikad bilgileri.
2- Namazla ilgili bilgiler.
3- Oruçla ilgili bilgiler.
5- Eğer zengin ise, hac ile ilgili bilgiler.
6- Ana-baba hakkını öğrenmek. Allâhü Teâlânın kendisinden razı olmasını isteyen, annesinin ve babasının rızasını kazanır. Resûlullah Efendimiz; “Allâhü Teâlânın rızası, ana-babanın rızasını kazanmakla elde edilir” buyurdu. Bu bakımdan, ana-babanın hakkını gözetmek mühimdir.
7- Sıla-i rahim, (Akrabayı ziyaret).
8- Komşu hakkını gözetmek.
9- Lazım olan alış-veriş bilgilerini öğrenmek.
10- Helali ve haramları öğrenmek lazımdır. Çünkü insanların çoğu, bil-mediğinden ve bildiği ile amel etmediğinden helak olmuştur.
Şiir:
“Dünya talibleri, hep hırs ile mest oldular,
Para için, daim kendilerini bozdular.
Hüdaya yaptıkları ahidleri bozdular,
Hepsi Mûsa’ya düşman, Fir’avn’a dost oldular.”
NASİHATLERİNDEN……
—İyi biliniz ki, dünyayı ve dünyaya düşkün olanları sevmek, sizin, Allâhü Teâlânın razı olduğu yolda yürümenize mani olan büyük bir en-geldir. Daima Allâhü Teâlâyı hatırlayıp, O’nu zikrediniz. Böylece dininizi dünyaya değişmemiş olursunuz. Daima Allâhü Teâlâdan korkunuz! Hiçbir ibadet, Allah korkusundan daha tesirli değildir. Allâhü Teâlâdan korkan kimseden çekininiz. Allâhü Teâlâdan korkmayan kimseden ise, korkmayınız.
Ey dostlarım, daima Allâhü Teâlâyı zikrediniz. Allâhü Teâlâdan başka herşeyi bırakınız. “La ilahe illallah” Kelime-i tevhîdini söylerken “Lâ” derken nefyediniz, Allâhü Teâlânın noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu biliniz. Biliniz ki, elbiseyi temiz su temizler. Dili, Allâhü Teâlâyı zikretmek temizler. Bedeninizi namaz kılmak, malınızı zekat vermek temizler. Yolunuzu, insanların sizden hoşnut ve memnun olması temizler. İhlas sahibi oluncaya kadar ihlas, kurtuluşa erinceye kadar da kurtuluşu arayınız.
— Kalbin, dilin ve bedenin temiz olması, helal lokma yemeye bağlı-dır. Bunu, iyi biliniz. Helal lokma yiyen insanın midesi, içinde temiz su toplanan havuz gibidir. Bu havuzdan etrafa temiz su dağılır ve bu su ile çiçekler yetişir, ağaçlar meyve verir, ondan istifade edilir. Resulullah sal-lallahü aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte buyurdu ki: “Bir kimse, hiç ha-ram karıştırmadan kırk gün helal yerse, Allâhü Teâlâ onun kalbini nur ile doldurur. Kalbine nehirler gibi hikmet akıtır. Dünya muhabbetini kal-binden giderir.”
—Tövbe ediniz. Tövbekar ve edebli olmak lazımdır. Tövbe ediniz ki, tövbe, bütün taatların başıdır. Tövbe, sadece dil ile olmaz! Tövbe, işlenen günahlara kalbden pişmanlık ve bir daha günahı işlememektir. Allâhü Teâlâdan daima korkunuz. Kendi günahlarınıza bakıp, tövbe ediniz, başkaları sizden hoşnud olsun günahlarınıza pişman olup, o kadar ağlayıp tövbe ediniz de, gerçekten size tövbekar densin. Dünyada iken günahlara pişman olup, kulluk vazifesini yaparak ahireti kazanmak lazımdır. İşte bütün işin aslı budur. Sevgi ve muhabbet; Allâhü Teâlânın rızasını aramak ve kötü işleri terketmek, ahde vefa göstermek, emanete ihanet etmemek, kendi kusurlarını görüp, amelleri ile övünmemek, amellerini görmemek, daima Allâhü Teâlâyı zikretmekle meşgul olmaktır. Hiçbir işe, Allâhü Teâlânın ismini söylemeden (Besmelesiz) başlamayınız ki, ahirette yaptığınız bu işten dolayı utanmayasınız. Bu bakımdan, bir şeye başlarken, önce Besmele çekiniz, sonra işe başlayınız.
—Allâhü Teâlânın emirlerine itaat ediniz. Nerede olursanız olun, ilim öğrenmekten ve amel etmekten uzak kalmayınız. Her ne olursa olsun karşınıza her ne güçlük çıkarsa çıksın, ilmi ve ameli asla terketmeyiniz.
—Emr-i maruf ve nehy-i münker, iyilikleri emredip, kötülüklerden sa-kındırmak vazifesini yerine getiriniz. Dinin yasak ettiği şeylerden, dine uygun olmayan işlerden ve bid’atlerden sakınınız. Ayet-i kerimede mealen buyruldu ki:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve evlerinizde ve emrinizde olanları ateşten (Cehennem’den) koruyunuz ki, onun yakacağı insanlar ve taş-lardır…” (Tahrim suresi:6) Ahirette bunlardan olmamak için çok korkup, sakınınız!
Rivayet edilir ki, Fudayl bin iyâd şöyle anlatmıştır: Havanın çok sert ve soğuk olduğu bir gün, Şeyh Abdülallâm’ı gördüm. Üzerinde ince bir elbise vardı. Soğuk olmasına rağmen, alnından buram buram ter damlı-yordu. Bunun üzerine;
—”Bu soğukta böyle terlemenin sebebi nedir?” dedim. Cevabında;
—”Bir gün burada bir günah işleniyordu. Ben buna mani olmak iste-dim. Fakat mani olamadım. Bunun ızdırabından dolayı ve kıyamet günü bunun günahından nasıl kurtulurum diye düşünmekten böyle terliyorum.” dedi. Ya siz, her gün hem kendiniz, hem de başkaları için nice emr-i marufu kaçırıyorsunuz, halinize bir bakınız!
—İşlerinizi, dinimizin emirlerine uygun yapınız. Bir iş yapacağınız zaman, bakınız, dinin emirlerine uygun ise, onu kabul edip yapınız. Uymuyorsa, vazgeçiniz. Bütün işlerin başı, dinin emirlerine yapışmaktır ve Allâhü Teâlânın koyduğu hudutları aşmamaktır. Akıllı kimse, kendi halini düşünür. İnsanlar ile kendi arasındaki hududa, hakka riayet eder. Bunu gözetmeyenler için verilecek cezayı bildiren nice ayet-i kerimeler nazil olmuştur.
— Her zaman ve her yerde, bakarken, konuşurken, dinlerken, gelir-ken, yerken ve içerken, Allâhü Teâlâya ve insanlara karşı uyulması gereken bir hudut vardır. Fırsatı ganimet biliniz, yaptığınız işleri kurtuluşunuza vesile olacak şekilde yapınız. Helal rızık kazanmak için çalışınız. Kâfi miktarda kazanıp, israf ve cimrilik etmeyiniz. Nafakanızda dinimizin emrine uygun olarak davranınız. Resulullah Efendimiz; “İşlerin hayırlısı, vasat olanıdır.” buyurdu. Helalinden ve kendi kazancınızdan yiyiniz. Eğer uykunuz gelirse, biraz uyuyunuz ki, ibadet ve taat yapmak için dinlenmiş olasınız. Fakat, Allâhü Teâlâyı zikretmeden uyumayınız. Resulullah Efendimiz; “Alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır.” buyurdu.
CAMİ İNŞAATI
Bir gün Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri, talebeleri ile oturmuş soh-bet ediyordu. Bu sırada içeriye güzel yüzlü bir genç girdi. Hiçbir şey söylemeden oturdu. Orada bulunanlar, onu hiç tanımıyorlardı. Bir ara Emir Kilâl Hazretleri ona bakıp;
—”Tamam oldu mu?” dedi. Gelen genç de;
—”Bir açıklık kalmıştı, o da tamamlandı.” dedi. Gelen genç biraz oturup, gitmek üzere kalktı, bir şey söylemeden kapıya doğru yürüdü. Orada bulunanlardan bir kısmı, gencin yanına koşup, yakalayıp konuşmak istediler.
—”Sen kimsin? Gelince bir şey söylemedin ve giderken müsaade is-temedin. Emir külal’e; “Bir yer kalmıştı, o da tamamlandı.” dedin. Bu halin ne ve bu sözün manası nedir? Bunları bize açıkla ve kendini tanıt.” dediler. Bunun üzerine genç,
—”Ben, Rum vilayetindenim ve Emir Kilal’in talebelerindenim. Bizim memleketimizde bir cami yapılıyordu ve bu cami inşası ile Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri ilgileniyordu. Bitince haber vermemizi emretti. Cami tamamlandı, ben de haber vermek üzere geldim.” dedi. Bunları dinleyenler, çok şaşırıp;
—”Nasıl olur? Biz onun talebeleriyiz ve hocamız Rûm diyarına git-medi.” dediler. Gelen genç; “Ben de onun talebesiyim, her gün arkasında namaz kılardım. Bizim memleketimizde çok talebesi ve tanıyıp seveni vardır.” dedi.
—”Peki girince neden selam vermedin ve giderken neden izin iste-medin?” dediklerinde;
—”Bunları kalben söyledim.” dedi. Ayrılırken de;
—”Bizim karşımıza mühim bir iş çıktığı zaman, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri gelir. Bizim memleketimizde, sizin burada olduğundan daha meşhur ve daha çok tanınıp sevilmiştir.” dedi. Bunları dinleyen ta-lebeleri, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin tasavvuftaki derecesinin yüksekliğini ve tasarrufunun çokluğunu görüp, ona sevgi ve bağlılıkları kat kat arttı.
NASİHATLERİNDEN….
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri buyurdular ki:
—Ey talebelerim! insanların maksada, saadete kavuşmaktan mahrum kalmalarının sebebi; ahiret yolunu bırakıp, yalancı dünyaya sarılmalarıdır. Ahiret saadetini isteyen kimse, doğru itikada sahip olup, bid’at ve dalalet olan şeylerden uzak durarak ve yaptığı her işten hesaba çekileceğini bilerek, ona göre hareket etmelidir. Ey dostlarım! Gidişatınızdan habersiz olmak kadar kötü bir şey yoktur. Bu hal, gaflet içinde olmanın delilidir. Başkalarının habersiz olduğu şeyler, bu yolun büyüklerine açılmıştır. Onların maksadı, Allâhü Teâlânın rızasını aramaktır. Onlar, buna kavuşmuşlardır. Allâhü Teâlâ, her asırda sevip seçtiği kullarından bir büyük zat yaratır. Böylece herkesi belalardan, felaketlerden korur. Ey talebelerim! Böyle olan zata talebe olunuz. Böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşursunuz. Ümmet-i Muhammedin aydınlatıcıları olan alimlere yakın olunuz. Resulullah Efendimiz;
—”Alimler, Peygamberlerin varisleridir.” buyurdu. Sakın, ilmi ve alimleri sevmekten uzak kalmayınız. Bu, kurtuluş vesilesidir. Resulullah Efendimiz;
—”Kim alimi ve ilmi severse, hata işlemez.” buyurdu.
Cahiller ile görüşmek, insanı Allâhü Teâlâ’dan uzaklaştırır. Sema’ yapıyoruz diyerek hoplayıp, zıplayan kimselerin meclislerinden uzak durunuz. Onlarla oturmayınız. Onlarla sohbet, kalbi öldürür. Bunun için bu yolun büyükleri, bu işten uzak durmuşlardır. Gerçekten sema’ halinde olan kimsenin hali öyledir ki, o anda bıçak çalsan haberi olmaz. Eğer böyle olursa, o kimse sema’ halinde olduğunu gösterir.
—Ruhsatlardan uzak durup, azimet ile amel ediniz. Ruhsatlar ile amel etmek zayıf kimselerin işidir. Eğer bundan daha çok nasihat isterseniz, Abdülhalık Gucdüvani hazretlerinin nasihat ve yazılarına bakınız. Bu kadar kifayet eder. Akıllı olana bir işaret yeter.”
VASİYETİ, VEFATI
Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri vasiyetini yaptığı sırada, oğulları; Emir Burhan, Emir Şah, Emir Hamza, Emir Ömer ve talebelerinin çoğu huzurunda bulunuyordu. Bu oğullarından Emir Burhan’ın yetiştirilmesini, en başta gelen talebesi ve halifesi Bahaüddin-i Buhari’ye havale etti. Diğer oğlu Emir Şah’ı, Şeyh Yadigar’a, Emir Hamza’yı, Mevlana Arif Diggerânî’ye, Emir Ömer’i de, Mevlana Cemaleddin Dehkesani’ye yetiştirilmeleri için havale etmişti. Oğullarınadergahın hizmetleriyle alakalı olarak;
—”Hanginiz, Allâhü Teâlânın kullarına hizmet etmek için benim ve-kilim olur?” buyurdu. Oğulları;
—”Ey yakîn yolunun rehberi, biz buna nasıl güç yetirebiliriz? Fakat kim bu işi kabul ederse, biz onun hizmetine girelim.” dediler. Oğulları böyle deyince, Emir Kilâl Hazretleri başını eğip, murakabeye daldı. Bir müddet sonra başını kaldırdı.
—”Büyüklerin ruhaniyeti, Emir Hamza’nın bu işi kabul etmesini işaret buyurdular.” dedi. Emir Hamza, kabullenemeyeceğini arzetti ise de;
—”Bunu kabul etmekten başka çare göremiyorum. Kabul edeceksin, bu iş bizim elimizde değildir. Sen de biliyorsun.” buyurdu.
Bundan sonra Emir Kilal, talebelerinden ayrılıp, hususî odasına geçti. Üç gün, üç gece dışarı çıkmadı. Sonra dışarı çıktı. Meclisinde toplananlar, neden üç gündür dışarı çıkmadığını sordular. Buyurdu ki:
—”Üç geceden beri, benim ve talebelerimin hali nasıl olur? diye dü-şünüyordum. Gayb den kulağıma bir ses geldi. Şöyle deniliyordu: Ey Emir Kilal! Kıyamet gününde seni, senin talebelerini, dostlarını, sizin mutfağınızdan uçan bir sineğin üzerine konduğu kimseleri bile affettim.” Allâhü Teâlâ, fadlından ve kereminden ihsan etti” dedi. Bunları söylediği Perşembe günü sabaha doğru vefat etti.
VEFATINDAN SONRA
Nakledilir ki, bir defasında Mekke-i mükerremeden ve Medine-i mü-nevvereden tasavvuf ehli kimseler, bir cemaat halinde Buhâra’ya geldiler. Buhâra’da Sûhârî köyüne gitmek istediklerini söyleyerek, bu köyü sordular. Bunun üzerine kendilerine; “Siz nereden geliyorsunuz ve bu köyü niçin soruyorsunuz?” dediler. Onlar da Mekke ve Medine’den gel-diklerini, Suhari köyünü sormalarından maksadlarının, orada ikamet etmekte olan Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerini ziyaret etmek ve onunla görüşmek olduğunu söylediler. Buhâra’da görüştükleri kimseler onlara; “Malesef, Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretleri vefat etti.” dediler. Gelenler; “Madem mübarek yüzünü görmek nasib olmadı, bari oğullarıyla görüşelim.” Dediler. Bu maksadla Sûhârî köyüne gittiler. Seyyid Emir Kilal (k.s.) Hazretlerinin oğulları, onlarla görüşüp sohbet ettiler. Onlara;
—”Babamız Mekke ve Medine’ye hiç gitmemişti. Siz onu nereden tanıyorsunuz?” dediler. Gelenler;
—”Biz de buralara hiç gelmedik. Fakat biz Emir Kilâl hazretlerini Kâbe’de gördük. İki üç seneden beri hac mevsiminde bizimle beraber Kâbe’yi tavaf ederdi. Mekke ve Medine’de pekçok kimse ona biat edip talebe olmuştu. Fakat bu sene Kâbe’ye gelmedi. Merak edip, ona olan muhabbetimiz ve hasretimiz sebebiyle görmeye gelmiştik, fakat nasib olmadı.” dediler. Böylece, Emir Kilâl hazretlerinin, kerâmetle, her sene hac mevsiminde, bulunduğu beldenin halkı farkına varmadan Kâbe’ye gittiği anlaşıldı. Gelen ziyaretçiler, daha sonra Emir Kilâl hazretlerinin kabrini ziyaret edip, dua ettiler. Sonra da oğullarından müsâade alarak Sûhârî köyünden ayrıldılar.
EMANETİN TESLİMİ
Seyyid Emir Kilâl (k.s.) Hazretleri, Şâh Nakşibend Hazretlerinin terbiyesini, üstazlarının da emirleri ile daha çocukken üzerlerine aldılar. Mahmut İncir Fagnevî Hazretlerinden, Seyyid Emir kilâl Hazretlerine gelinceye kadar gizli ve açık zikir birleştirilmiş bulunuyordu. Şâh Nakşibend Hazretleri, Abdü’l-Hâlıkı Gucdüvânî hazretlerinin de ruhâniyetiyle terbiye olmaya başlayınca ve O’nun te’siriyle açık zikri tamamiyle terk edip gizli zikre bağlandılar. O kadar ki, Emir Kilâl Hazretlerinin meclisinde açık zikir başlayınca halkadan ayrılıp dışarı çıkmaya başladılar. Bu hal diğer müridlerin hiç hoşuna gitmiyordu. Emir Kilâl Hazretleri ise şöyle buyurdular:
—”Siz oğlum Bahaüddin hakkında kötü bir zanna düşmüş ve O’nu kusurlu görmüş bulunuyorsunuz. Bu haliniz O’nu anlayamamaktan do-ğuyor. O’nun üzerinde Hazreti Allah’ın hususi bir nazarı vardır. Kulların hali de işte o nazara bağlıdır. Benim O’na nazarım ise kendi irademle değildir.” Daha sonra Şâh Nakşibend Hazretlerini çağırıp buyurdular:
—”Oğlum Bahâüddin! Hâce Muhammed Bâbâ Semâsî’nin sana âit mübarek nefeslerini yerine getirdim. O beni nasıl terbiye ettiyse benim de seni öyle terbiye etmemi emir buyurmuşlardı. Ben de öyle ettim. Sonra da göğüslerini işaret ederek ilâve ettiler: “Sana memelerim kuruyuncaya kadar süt verdim. Artık senin ruhaniyet kuşun beşeriyet semalarını aştı. Mârifet kokusu burnuna hangi istikâmetten erişirse oraya yönel ve dilediğini iste.”
Emir Kilâl Hazretleri Ölüm döşeğinde yakınlarına, umumi manada, Hâce Bahâüddin Nakşibend’e bağlanmalarını vasiyet etti. Müridler itiraz eder gibi oldular:
—”O, açık zikirde size tâbi olmamıştır.
Emir kilâl Hazretleri de şöyle buyurdular:
—”O’nda gördüğünüz her iş Allah’ın hükmüyledir. Kendi iradesinin o işte bir payı yoktur.”
Seyyid Emir Kilâl (k.s.) Hazretleri Hicrî 772 (M.1370) senesi irtihal buyurarak Sûhar isimli beldeye defnedilmiştir. (Kaddesallahü Sirrahül Azîz)